Büyük Konstantin emretti...

Eğlencelerinizi burada yapacaksınız, köşklerinizi, konaklarınızı buraya kuracaksınız!.." Ahali, hemen işe koyuldu ve sahillerine köşkler ve konaklar inşa etti.

Hebdomon'du adı. Grekçe yedinci anlamına gelen Hebdomon ismi, Konstantinopolis’in merkezi ve imparatorluğun başlangıç noktası olarak kabul edilen Million’a 7 stadionluk mesafede olduğu için verilmişti adı. Zaman su gibi aktı geçti tabii, Latinler saldırdı Hebdomon'a, değişti adı. Daha sonraları ise 'Uzunköy' anlamına gelen 'Makrihori' oldu.

Osmanlıların ele geçirmesiyle de 'Makriköy'.

***

Ruslar işgal etti. Dönemin padişahı antlaşmayla işi tatlıya bağladı. Öyle bir dönem geldi ki,

II. Abdülhamit'i tahttan indirmeye, taa Selanik'ten gelen Harekat Ordusu'nun tüm kararlarını burada aldığı da bilinmekte.

Tarihi hadiselerin ana karargahıydı adeta.

***

Sene oldu 1925, Mustafa Kemal tüm yerleşim yerlerinin Türkçeleştirilmesi emrini verdi. Düşünüldü, görüşüldü ve karar Bakırköy'dü. Elbette burada bir bakır madeni yoktu. Adında neden BAKIR var diye soranlara, Makriköy'den çağrıştırıldığını hatırlatmak isterim.

Kala kala bir tek yer kalmıştı ismi değişmeyen, "Ayastefanos"...

Halit Ziya'ya soruldu. Büyük yazar, her yeri yemyeşil olan bu balıkçı kasabasının adını "YEŞİLKÖY" olarak önerdi ve kabul gördü.

***

Günler su gibi akıp geçti.

Kaldırımlarında yürürken, mis gibi kokan çiçekleri, denizden esen iyot kokusu ve kuşların cıvıltısı hep vardı. İstanbul denince ilk akla gelen yerdi Bakırköy.

Sahilinde denize giren Mustafa Kemal, ayaklarını uzatmıştı köşkünün kumsalında mehtabı seyre dalıyordu.  

Yeşilköy'de ikamet eden Halid Ziya, Servet-i Fünûn'da yazacağı makaleyi düşünürken, birden bire Aşk-ı Memnû gelmişti aklına. İşte bunlar hep Bakırköy'ün ilham veren ruhundandı.

Anıt Sakız ağacının altında buluşanlar, caddelerinde yürüyenler, çarşısında alış veriş edenler. "Bir gün belki hayatta" derken Cem Karaca, geçmişteki günlerden teselli arıyordu kendine eski Bakırköy'ün resimlerinde.

Hababam'da mesaisi bitince Münir Özkul, Bakırköy'ün yolunu tutuyordu. Penceresinin önünde közde pişirilmiş kahvesini yudumlarken, anılarında Bakırköy'le seyre dalıyordu.

Caddesinde yürürken Adile Naşit, anlatacağı masalı düşünüyor, "Çocuklarım da çocuklarım" diyordu. Bakırköylüydü, herkesin Adile Teyzesiydi. Çocuklar da, Bakırköylüler de herkes ona hayrandı.

Tarık Akan mesela, Türkiye'nin en yakışıklı Bakırköylüsüydü adeta. Asıl adı, Tahsin Tarık Üregül'dü ama, o kadar yakışıklıydı ki damat diyorlardı ona.

Damat Ferit olarak kaldı akıllarda.

***

Saymakla bitiremeyeceğim o kadar zengin bir ilçe ki aslında, nereye çevirsem kafamı anılar, güzelikler, saygı, sevgi, komşuluk ve yaşanmışlıklarla dolu bir Bakırköy...

Bakırköy mezarlığının önünden her gün geçiyoruz hepimiz. Nice devlet adamları, sanatçılarımız, büyüklerimiz ebedi istirahatgahında yatıyor.

Bugünü sorsak onlar ne cevap verirlerdi acaba?

- BAKIRKÖY NEDEN BÖYLE?

Kafanızın içindeki soruları kendinize saklamayın, paylaşın...